Tiyamin (B1 vitamini: thiamine:C12H18N4OSCl2) eksikliğinde yorgunluk, depresyon, zihin bulanıklığı, fiziksel koordinasyonda bozukluk, iştah azalması, sindirim bozukluğu, başağrısı, sinir ve dolaşım sistemi hastalıkları, kas krampları, ödem gibi sorunlar baş gösterir.



31 Ağustos 2010 Salı

Sen yağmurlu günlere yakışırsın, yollar çeker, uzak dağlar çeker, uzak evler...

karabük merkezli hareket saatleri haricinde sevmiyorum yolculuk yapmayı. özellikle mola yerlerinde uyanmazsam eğer mutlu oluyorum, uykuya daha bir sıkı sarılıyorum zorunlu haller için yerimden kalkmak istemiyorum...

varış yerlerinde içime kasvet oturuyor...izmir'e giderken de öyleydi, hala da devam ediyor. sadece otobüsün hareket süresince kitap okumak, hatta kitabı bitirmek ve müzik dinlemek beni mutlu ediyor...

yarın yine yolculuk var... otobüsle gitmeyi ve gelmeyi en sevmediğim yere gidiyorum..





"Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma

Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma...

Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer
Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular
Kahredersin başın önüne düşer
Düşerse beni unutma "


"Dağdaki o karlar ne zaman erirse ben de o zaman vazgececeğim" diye başlayan cümleyi okudum, ah bu pms yüzünden! Düşte bile ayrı kalsan, hiçbir ayrılıkta hoşça kalamıyormuş ya insan, bir de üstüne hep hüzün veriyor bana yolculuklar...

yalnız iftar yapmak da burktu içimi bu gün.. pide 1.5 tl, hurma 10 tl, aileyle beraber iftar yapmak paha biçilemez :))

25 Ağustos 2010 Çarşamba

he's just not that into u!

Kızlara büyürken çok şey öğretilir:

"Bir erkek sana vurursa, senden hoşlanıyordur", "kendi kakülünüzü kesmeye çalışmayın" vs vs..
"Ve bir gün harika bir erkekle tanışıp kendi mutlu sonunu elde edeceksin"


Baktığımız her film, anlatılan her hikaye onu beklememizi söylüyor.

Ve üçüncü hareket:
"Beklenmedik aşk beyanı" (Kuralın istisnası )

Ama bazen mutlu sonumuzu bulmak için çok odaklanmış oluyoruz ve işaretlerin nasıl yorumlanacağını öğrenmiyoruz.

Bizi istemeyenlerden bizi isteyenleri nasıl ayırt edeceğimizi,
Kalacak olanlardan gidecek olanları...

Ve belki de bu mutlu sonda harika bir erkek yoktur.
Belki o sensin!

kendi başına,
parçaları bir araya getirip, yeniden başlayan,

Gelecekte daha iyi bir şey için, kendini boşa çıkaran...

Belki de mutlu son sadece "değişmektir"

Ya da belki mutlu son şudur:

Tüm cevapsız çağrılar ve kırık kalpler yüzünden,
tüm gaflar ve yanlış işaret okumalar yüzünden,
tüm acı ve sıkıntı yüzünden,
asla umudu kaybetmediğini bilmek!

19 Ağustos 2010 Perşembe

yaz yaz yaz

sıcak sıcak sıcak!
at home sweet home, sometimes boring home!

Ramazn-ı şerifi evde geçirmek hoşuma gitmiyor böyle tatsız gibi ama dışarı çıkarsam akşam olmuyor bir türlü..

öte yandan,
6 yıl gecikmiş de olsa gerçekleşen bir ideal... tuhaf, zor ama güzel :))
bunun haricinde pek bir şeye sevinememe, müptela şekilde ceceli dinleme halim devam etmekte.
blog yazmaktan da vazgeçmemi engelleyen tek şey analytics..

şebnemin şarkısından bir cümle takıldı dilime: "her kahraman gibi erken gittin"

bu fotoğrafa bayıldım, etiketinde aklımdan geçenler yazıyordu, çaldım ben de..

10 Ağustos 2010 Salı

10/08/10

hangi düşten düşmüşüm ben?
hangi yoldan savruldum?
hangi filmin başrolünde kahraman oldum?
hangi senle mutluyum ben?
hangi senle kavruldum?
hangi yoldan son çıkışta kaybolup durdum?

kapıların ardından, giren ışık gibi
yollara düşür beni, dönmem geri…
bir günde 6 ziyaret! bu ancak büyük bir özlemi ifade edebilir bence ya da merakı... peki sevgiyi ya da aşkı? hiç sanmıyorum ve ziyaretin sanalını vuslattan saymıyorum...
yarını bekleseydim keşke içim daraldı gece gece, ama içimdeki boşluk da büyümekte diğer yandan... ne yaptım böyle ben?! erzincan...kötünün iyisi...ne dicem yarın?!

3 Ağustos 2010 Salı

i'm a big big girl :(


I'm a big big girl

In a big big world

It's not a big big thing if you leave me


dün itibariyle, tüm varlığımla katıldığım bir tespiti açıklıyorummm: büyümeyi sevmedim!

annelerin "çocuklar büyüdükçe dertleri de büyüyor" cümlesinin ne denli anlamlı olduğunu çeyrek asra ramak kala idrak ettim..

değişim için güven gerekliymiş! atmaya çalıştığım adımlarda yürüteç için geçkin olduğumun farkındayım ama anne şefkati gibi düşerken yakalayacak bir el yokken yanıbaşımda, nasıl ilerleyeceğim bilmiyorum. başkalarına olan güvenim azaldıkça kendime güvenim de erimeye başladı. sıkıldım sıkıldım, koşmak istiyorum, yalın ayak yere basmak istiyorum!