Tiyamin (B1 vitamini: thiamine:C12H18N4OSCl2) eksikliğinde yorgunluk, depresyon, zihin bulanıklığı, fiziksel koordinasyonda bozukluk, iştah azalması, sindirim bozukluğu, başağrısı, sinir ve dolaşım sistemi hastalıkları, kas krampları, ödem gibi sorunlar baş gösterir.



25 Aralık 2008 Perşembe

unutulmuş muydum, alışıyor muydun yavaş yavaş yokluğuma?

gittin, sen bana gitmek için gelmiştin
geride yavaş yavaş eriyen bir kurşun bıraktın
bıraktığın şekilden çok daha başkasına bürünen
ve bir daha asla eskisi gibi olamayacak bir kurşun
gerçekten birdaha hiç bir şey eskisi gibi olmadı

birgün beni nasıl paslı bir makasla
nasıl derinden budayıp gittiğini farkettim
yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi kesip attıkların
sensizlikle oluşmuş hastalğıma senin bile çare olamayacağına
benim için çok gecikildiğini anladım...

bi kere de mutlu-mesutken yazayım şu blogcuğuma, yok, illa canım sıkkın olacak, birilerine söyleyemediklerimi dökücem buraya, bıraktım zaten artık kağıdı kalemi, soba için yakacak lazım olursa dönerim eski usüle...tee bayramda evdeyken dinlemiştim iclal aydın'ın insanın içine işlediği sözleriyle metin özülkünün bu şarkısını, lise yıllarını hatırlattı. çok olmuş dinlemeyeli, içimden geldi öyle, hüzün bastı gece gece...

bir macera yaşamak dediğin
küçük zamanlar harmanı
sevindiğin üzüldüğün
hatırlamaktan ibaret
hatıralar nihayet
tesellisi çok zor sözün

ne gemiler yaktım, ne gemiler yaktım
o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım
ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım

bu kızı yeniden büyütmeli miyim???

bilmiyorum, bilmiyorum, bilemiyorum :((

28 Kasım 2008 Cuma

can dündar'dan yine..

aşık olmadan bir düşün
evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu
fark edeceksin...
sokağa fırlayacaksın...
sokaklar da dar gelecek...
tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar
küçüleceksin...

birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"önemli olan sağlık."
"yaşamak güzel."
"boş ver, her şey unutulur."
sen hiçbirini duymayacaksın...
göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin...
hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarin kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp ne dedin?" diye sormayacaksın...
yalnız kalmak isteyeceksin...
hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikisi de yetmeyecek...
geçmişi düşüneceksin...
neredeyse dakika dakika...
ama kötüleri atlayarak...
onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
gittiğin yerlere gitmek...
bu sana hiç iyi gelmeyecek...
ama bile bile yapacaksın...
biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin...
hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
herkesi ona benzetip...
kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
hiçbir şey oyalamayacak seni...
ilaçlara sığınacaksın...
birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren...
bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
sabahı iple çekeceksin...
bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak
isteyeceksin...
nafile...
düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark edeceksin...
telefonun çalmasını bekleyeceksin...
aramayacağını bile bile...
her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
yüreğin burkulacak...
canin yanacak...
bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret
edeceksin...
yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
ama bir umut...
onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
gel gitler içinde yaşayacaksın...
buna yasamak denirse...


razı misin bütün bunlara...?

hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?

o halde aşık olabilirsin !!!

27 Kasım 2008 Perşembe

şarkılarla başım dertte


Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım
Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden sonsuz endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem

çok müzik dinliyorum yine, durup durup başka başka şarkılar geliyor aklıma, indiriyorum, bazısını bulamıyorum, deli oluyorum, halimi beğenmiyorum. güzel bi film izlemek istiyorum, "ıssız adam"ın daha romantik versiyonu olabilir, ağlayayım yeter ki, sebepsiz kalmasın gözyaşım, yalnızca bi nedene bağlayabileyim mendilimi, yok hayır dilek tutmayayım, yeter ki umut etmeyeyim boşuna sarmalamayayım ağaçları..
canım kimseye bişey anlatmak, tek kelime etmek istemiyor, sormasın kimse halimi, "yüzün mü asık" demesinler, oturayım, müzik dinleyeyim, kimsenin okumayacağı ya da bi kaç kişinin göz gezdireceği yazılar yazayım, yeter ki hayal kurmayayım, eklemeyeyim düşünceleri uç uca, inanmayayım, ummayayım, kırılmayayım, incinmeyeyim, endişe duymayayım, yalnız kalayım yok hayır kalmayayım...bi filmde "biz kadınlar yalnız kalmamak için herşeyi yaparız" diyordu, o kadar halsizim ki, ne yapayım...


dışarda yağmur var, rüzgârla bulut arkadaş olmuş
haberim yok, haberim yok
kim... kim... kimse bana hiçbir şey söylemedi ki bileyim

acele yaşanan o aşklara
ve de acele yağan o yağmura
benim soracak bir sorum var

denize açılan bir yelkene
kapılıp gidenin vay haline
"onu bana getirin hadi yağmurlar"

25 Kasım 2008 Salı

ah umrumda mı sandın bu dünya?

margo'mun blogunda görünce dinleyesim geldi, nostalji yaptım azıcık, sonra hoşuma gitmedi halim. neşesi yeter-miş! peh! kimsenin neşesi kimseye yetmiyor efendim, bencilliğin, aç gözlülüğünün efendileriyiz, yok öyle "bir tek dileğim var, mutlu ol yeter" demek, platonik sevdalar, bir tebessümle duçar olmalar...

canımı sıkıyor saflığım, hayır canımı sıkan bizzat ben değilim! kendini zeki sananlar, verdikleri sözleri tutmayanlar ya da tutamayacakları sözleri verenler, boylarından büyük laf edenler (ne içine girebilecek ne de arkasında durabilecekleri cümlelerin müteahhitleri), kendini tutmayaı becerip dilini tutmayı başaramayanlar, hep bi bahanesi olanlar, kendinden "emin" olmayanlar, kazanmak için uğraşmaktan kaçıp kaybetme kehanetine koşullanmışlar, ...
daha uzar bu liste!


fonda alpha çalıyor, hüzün basıyor bu şarkıda, benim yine gözümde aynı sahne:


touch my hand
it's only me, listen
i'm here.

come to stand
in sultry fields
with you.

and now
old dummy day
i know
is over this way.

i'm laughing
saw you gonna kiss me
you see
yeah as i said.

one day she won't
a lonely bird
alone.

judgement day
saw the world it's gone
unheard.

sold the sea
a lot how it feels to me.

i hate the word it's sad to see
i take your weight
and your heart fades away
today a renegade
to lay in woods
by the pheasants.

i mean it
you don't
force on my head
kill our nightmare.


sığınmak istediğim limanı lodos vurmuş, yüzme bilmeden, hele "can yeleği"m olmadan benim de kıyıya vurma ihtimalim var...

"ıslığımı fısıldamıştım şişeye
kıyıya çığlığım vurmuş.
dokunmayalı çok olmuş ki..
kalbim kuş yuvası olmuş..
doluya koysam almıyor,
bu bardak hep yarım dolmuyor..
aklımla çözemedim bu işi
."

canımı sıkan başka bi şey de tam bu işte ,"aklımla çözememek!" problem çözme basamaklarından bu denli haberdarken, mecalim yok adım atmaya, aklımı dinlendirmeye ihtiyacım var, mantıklı hareket etmekten sıkıldım, ölçmekten, tartmaktan, araştırmaktan, sınamaktan, kontrolden...ya da şöyle bi ihtimal de mevcut, neden-sonuç ilişkisi kurmada gel-git aklım muvaffak olacak halde değil, bi gün sıcak akıyor sularım, bi gün soğuk..iyisi mi, basamakta oturayım, bekleyeyim ben, varsın "tembel" desinler, adım atmayacağım, arzu eden olursa koşsun gelsin, benim uçmam lazım, zaten yüzmeyi de bilmiyorum...

12 Kasım 2008 Çarşamba

sevmek, kıskanmak, sakınmak, sahiplenmek...

izafi kavramlar..."seven kıskanır, kıskanmıyorsa sevmiyordur". "her kıskanış bir sahipleniştir". tabi burdaki kıskançlık, sevdiceği başkalarından, kem gözlerden kıskanma mealinde kullanılmakta.arada bağlantı kurulabilir ya da kurulamaz kim bilir.

"kıskanmak sevginin bencil yüzüdür, sevginiz varsa kıskanabilirsiniz de" bu laf hoşuma gitti. ölçüyorum, biçiyorum, hani bir iyi duyguyla bir kötü duygu beraber beslenemezdi?! lakin burda kıskançlığı, yani sevdiceği kıskanmayı "kötü duygu" olarak alırsak haksızlık etmiş olmaz mıyız? cevap veriyorum: evet oluruz. e o zaman başka bi soru:kıskançlık alt kümelerinde güven eksikliğini barındırmaz mı? bunun cevabını bilemiyorum, veremiyorum. çok da bağdaşım kuramadım ki..

sevmek uçsuz bucaksız okyanusken, kıskanmaya başladığında denize, hatta göle dönüşmez mi duygular? ama sakınmazsan dalgalardan bu kez yüreğini aşındırmaz mı? "sahiplenmek?" hani emanetçiydik hepimiz şu fani dünyada, neyi sahipleniyoruz ki? offf çok soru biriktirdim yine.. neyse, cevapların öznesini, çok belirtili nesnesini bildikten sonra, tümleçler dolaylı-dolaysız yollarda, zarflar posta kutusunda beklesin biraz daha, bu arada da yüklem biraz daha anlam yüklenedursun:)

aslında boşuna geveliyorum lafları ağzımda anne benim biraz daha koşmam gerek, istemiyorum pilav yapmak :)

4 Kasım 2008 Salı

"şarkı halinde kal"


git,
git benden uzak,
uzak bir yere git;
ne olur içimde her zaman bir ümit...

her uzak şey gibi öyle yalnız hayal,
yalnız rayiha ve renk,
şarkı, şarkı halinde kal...


bu şarkıyı daha evvel mutlaka duymuşumdur ama bugün dinledim, "beni koyup gitme" derkenki gibi acıttı canımı yaşar'ın çatal çatal sesi, dün okuduğum ucu bilenmiş kelimeler* gibi çok acıttı...öykümün ihtiyacı olan bir ömür, bir şarkı, bir şiir, bir rayiha ve renk..

(* thanx to rüyayla)

31 Ekim 2008 Cuma

buzlarım çözülüyor...

blogcuğumu özlemişim...hani bişeyden yoksun olunca yapasanız, göresiniz, yazasınız, edesiniz gelir ya, öyle bişey galiba benim de yasaklanınca bilogmacık blog yazasım tuttu:)
tüm depresifliğimi attım köşeye, mutlu uyuyor, mutlu uyanıyor, şarkılarla başlıyorum güne uykuya kanmasam da, kanamayan yaralarımla.. bakıyorum buzlarım çözülüyor, gardım düşüyor tutamıyorum ki zaten tutmak isteğim de yok.. tadını çıkarıyorum her saniyenin. Aklıma geliyor da bir an yokluğun, nasıl şükrediyorum bilsen, varsın ya!


kelimelerden taşlar, cümlelerden yollar, ünlemlerden uyarıcı ve levhalar.. uzun, derin, kıvrımlı ve sonu bilinmeyen... hız ve zaman mefhumunun "x" i bulmaya yetmediği bi denklem. yine bilmem ki kaçıncı dereceden?


yaşanmamış kırıntılar

sadece bir düş

zaman düşer ellerimden yere

belki de en güzeli böyle

17 Ekim 2008 Cuma

yine aynı şarkı çalıyor...

yine kaybettim bugün kendimi... hükümsüzdür!
önce kuru dallardan yapma köprülerden mi geçiyodum ne, evet evet ben ordaydım, erbab-ı yalnızları yutan kentleri de biliyorum..hmm, hüzünlerden bozma mutlulukları giyen, üstüne "cuk" diye oturan da benim...sonu yok bunun...sana küsüm, haberin yok, sensiz yerim yurdum da yok sanki.. boşluklardan boşluk beğendim ben de, ama öyle ufaldım ki, dolduramadım yine..
hem suçsuz, hem güçsüz, hem halsiz...
işte öyleyim
hani "nasılsın" diye soran olursa
neyse,
bişeyi hayal edince, isteyince, olmuyor..akışına bırakıyorum, yine olmuyor..
o yüzden sen bilirsin...sen de bilemezsin ki, söylemedim ki, "...beraberlik yaşlanırken, bir terkediş gençleşir" uzantılı cümlen başucunda dururken neyi nasıl diyeyim..esip geçmene razı olamadım, damla damla düş istedim toprağıma, kendimi martılarla bir tutmadım, malum kanatlarım yok, koyup gidemem ki seni.. sen de.. işte bu yüzden (fd'den):


"belki güneş bir gün ikimiz için doğar..
belki korkuları hayallerimiz boğar..
o masal günü gelinceye kadar,
susuyorum..
susuyorum.. "

15 Ekim 2008 Çarşamba

cap ou pas cap?



şiddetle tavsiye edebileceğim masalsı, etkileyici hoş bi film, hatta çok hoş. aslında bana pek yaramıyor aşk filmi izlemek ama, ne bileyim, tadı damakta kalan cinsten bişey işte..orjinalinden çevrisi "çocuk oyunları" manasına geliyormuş ancak "cesaretin var mı aşka" şekline dönüşmüş. love me if u dare..


22 Eylül 2008 Pazartesi

8 gün kalmışken bitimine...

EYLÜL
Ağaçlardan birer birer yapraklar dökülür
Mevsim sonbahar, aylardan eylül
Söğüt dallarında şiirler uyur
Boğaziçi şarkılı bir sükuna bürünür
Mevsim sonbahar, aylardan eylül
Artık donuk bir cam var mavi gökler yerinde.
Güneşi benden çalan o sıcak bakışlardır,
Ve yazı o götürdü mutlak beraberinde.
En güzel rüyaların bile bir sonu vardır:
Bir bahar rüzgarından alarak bir sabah hız
Mevsimlerin ömrünü yaşamıştı aşkımız.
Onu şimdi kaybettim ve şimdi sonbahardır.
Eylül, gözyaşıdır kirpiklerimde biriken
Zamanlı zamansız eylülüm oluyorsun artık..
Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Yardan ayrılışların yürekte yeşerttiği duaları
Öyle başladığını ölümsüz efsanelerin
İliklere kadar işler hatırası mevsimlerin
Lakin eylüllerinki biraz daha derin…

21 Eylül 2008 Pazar

içimden geldi...

öyle cümleler kurasım vardı ki, uç uca ekleyeyim, doğudan batıya sürükleyeyim, kendi eksenimde döneyim.. ama şimdi yok. "ne diyeceğini bilememek" böyle bişey şu anda. aslında biliyorum da, uygun forma sokamıyorum. ucu açık kalsa olmaz, bu haliyle de çok kesici delici... düz yolda yürürken sanki bi "yol ayrımı"nda hissediyorum yine kendimi.yok yok, çetrefilli bişey yok ortada, sadece işaret ve levhalar bunlar. "dikkatli" olayım diye. hayata bağlanmak için emniyet kemeri değil tutunmam gereken, duygularımı çerçevelediğim "mantığım"!!!

iyelik eki geldikten sonra isminin sonuna tekrar yalın hale dönmek zor gelir..oysa yalın, duru hal en şahanesidir...

"ammaaan bırak imkansız olsun, inceldiği yerden kopsun" diye şarkılar söylüyorum sonra gerilerde sezen duyuyorum, "kime kızayım, nazım senden başka kime geçer" ... henüz ikinci baharıma çok var diye, başka şarkısının ilk dörtlüğünü dinleyip bırakıyorum..

hava yağmurlu, tiyamin parçalı bulutlu, ama hala umutlu :)bisiklete binmeyi özledim. 3 sene oldu yaa:( ne çabuk büyüdüm, daha evcilik oynamaya doymamışken "evlilik"ten bahseder oldu kimileri. gerçi mevzu bahis çocuk oyuncağı gibi geçtiği için, ciddiye de alınması mümkün değildi, ki öyle bi ihtimal bile yok (zaten 10 üzeri 100den sonrası matematikte "0" olasılık olarak kabul edilmiyor muydu :P)

öyle işte, ordan burdan bişeyler...zihnimdeki kırıntılarla bi güvercin bile doymuyorken, ben kalkmışım kendi açlığımı bastırmaya çalışıyorum..

"Paraya ihtiyacin yokmus gibi çalis .Kimse seni üzememis gibi sev .Kimse seni seyretmiyormus gibi danset .Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle ..."

17 Eylül 2008 Çarşamba

ne zaman vazgeçtiniz hayallerinizden?

ne zamandır yazıcam unutuyorum, hani bi reklam var ya...
ilk duyduğumda reklam müziğini dikkatimi çekti birden, sonra görüntüler, ses tonu derken.. arkada "somewhere over the rainbow" çalıyor, hani "50 first dates"in sonunda da çalan, insana bi pozitif enerji, bi yaşama sevinci, aşık olmak, koşmak, coşmak hevesi katan benim çok sevdiğim şarkı..kredi kartı reklamıymış, ben banka olabileceğini düşünmüştüm. hayalleri "para"yla satın alma kapısına çıkıyor sonu...bayılana kadar alışveriş fln.."fish card" olunca, çalıntı olacak ama "sazan avı" olacak böyle etkili bi reklam filmiyle :) her neyse, görüntüler ve fondaki müzikle çok hoş bir reklam olmuş, severek izliyorum...
en son ne zaman hayal kurduğunuzu hatırlıyor musunuz?
hani bi zamanlar dünyayı gezme fikriniz vardı
adını bile bilmediğiniz bir ülkede evlenecektiniz
hani bir motosiklet alacaktınız
kimsenin çözemediği o denklemi siz çözecektiniz
(parayla ilgisiz tek hayal)
binlerce insana şarkı söyleyecektiniz
siz, dünyayı değiştirecektiniz
bir köpeğiniz olacaktı sizin, ama yok galiba
(para köpeğiniz olsun sizin)
sahi ne zaman vazgeçtiniz köpeğinizden?
hayallerinizden ne zaman vazgeçtiniz?
şimdi tekrar onların peşine düşün
çünkü bizim bir fikrimiz var
sizi terkeden sevgilinizin önünden muhteşem bi arabayla geçebilirsiniz

(hmm fena fikir değil :P)
hep hayalini kurduğunuz o eve sahip olabilirsiniz
bayılana kadar alışveriş yapabilirsiniz
(tabi ki fishcard ile)
mesela safariye çıkabilirsiniz
bi tekneyle okyanusa açılabilirsiniz
(nerde kaldı parayla saadet olmaz hikayesi)
gerçekten mutlu olabilirsiniz
evet bizim bir fikrimiz var
hayallerinizi geri getirecek bir fikir
her şeyi değiştirecek bir fikir...


ben vazgeçtim çoğu hayalimden, vazgeçtim ama kaybetmedim...
dafnim göndermiş, can dündar'dan yine;
"Herşeyin sıradanlaştığı bir dünyada ba­zen kaybetmek en doğru seçimdir.
...ve o dünyada en yerinde tercih; vazge­çiştir."

9 Eylül 2008 Salı

vazgeçersen, kaybedersin...

öyle çok şarkı geçiyor ki aklımdan geç kalmış işlemleri gerçekleştirirken "shift+del" yaparken, "delete forever" derken..

nilgül'den;
"senin gökyüzünde uçamam,
senin yağmurunla ıslanamam"

kararımda ne denli haklı olduğumu çok daha iyi anladım, 5eylülde yalnız değildim yemin ederken. ne kadar zor olduğunu gördüm ellerim sinirden titrerken, yapamayacağımı bir kez daha idrak ettim...

en son da
şebnem ferah.."hoşçakal..." dinliyorum ve kapatıyorum...

1 Eylül 2008 Pazartesi

çağırsan gel diye..

geride acıyan burkulan kan sızan sevdamı bırakıp
gölgene sığınsam hesabımın bunaltan sıcağından
korkularımı atsam tebessümünün kıvrımlarında
ve çağırsan beni gel diye!
her şeyi bırakıp da
limanına sığınsam ebediyyen
çağırsan gel diye!

30 Ağustos 2008 Cumartesi

yine can dündar'dan..


Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından

misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara
hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
* * *
Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti.
Dayanışma... günümüz borsasının
değer kaybeden hisse senet­lerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı,
geride kı­rık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız.
Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil;
zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi
becerme zamanıdır.
* * *
İşte o yüzden alışmalı yalnız­lığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla
başbaşa yaşamayı göze almalı insan...
Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı...
Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde
başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli...
Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı
evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz"
dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere
"şu anda size cevap verebilecek kim­se yok" denmeli,
"... belki de hiçbir zaman olmayacak..."
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
* * *
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı...
Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde
''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine,
soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı...
Kendiyle he­saplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol­malı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
* * *
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı...





yine şiir çok güzel, yollarla barışıyorum, ancak yalnızlığa alıştığım veya alışmaya niyetim yok. ağustos'un sonunda bi yazı daha olsun istedim, kendi cümlelerimi dizelemeye eriniyorum(!:)) bu aralar kopyala- yapıştır kolay geliyo..

14 Ağustos 2008 Perşembe

ANLADIM...


bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
kendi yolumu çizdiğimde anladım..
bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,
aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
neden hiç ağlamadığını anladım..
ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
çok acıttığında anladım..
fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..
yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
yüreğini elime koyduğunda anladım..
''sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
sana ''git'' dediğimde anladım..
biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
git dediklerinde gittiğimde anladım..
sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak,
gerçekten pişman olduğumda anladım..
ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
sevgi emekmiş,
emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...

can yücel

2 Ağustos 2008 Cumartesi

tiyamin yollarda:)


ayşegül evde

ayşegül okulda

ayşegül mutfakta

ayşegül piknikte

veee ayşegül artık sürücü olarak yollarda:)

vatana, millete, karayollarına hayırlı olsun:D

1 Ağustos 2008 Cuma

ben "mış gibi" yapmam

temmuz bitti, en sevdiğim ay:(
geldi ağustos, ben çoktandır ağustos böceği:)
ama çok yakında karınca olarak geri döneceğim,kararın(m)ca:)

hangi ara koptu yaprak yaprak takvimler...öyle hızlı, değişken geçtiKi günler...

28.07.08--- güngörende bombalar patladı, 18 masum canımızı kaybettik
29.07.08---KPSS sonuçları açıklandı, gerçi bu yıl benim için çok önemli değil bu tarih ama dafnim ve cherry'm için mühim
30.07.08---anayasa mahkemesinden ak partiyi kapatmama kararı çıktı
31.07.08---manvgat'ta orman yangını..4bin hektar kül oldu -bugün 10bini geçmiş:( -
01.08.08---konya'da bir kuran kursu çöktü 18 çocuk-genç vefat etti....

Ne yoğun, acı, yürek burkan bi gündem, her gün başka bi felaketle öncekinin acısını unutuyoruz, yok hayır unutmuyoruz, hüzne bağışıklık mı kazanmaya başlıyoruz ne!!! türkiyemin gündemi böyle pek hareketli, benim gündem durağan...

yarın direksiyon sınavım var, bakalım stop ettirmeden kullanabilecek miyim yeşil kurbağacığımı:)
hiç bişey yapmak gelmiyor yine, daralıyorum, sıcaktandır diyorum, tatil rehaveti diyorum… kendimi kandırıyorum.
örgü örmek için çok sıcak…ahşap boyamak için daha gencim, anket, günlük fln için ise yaşlı sayılırım. dün çok güldüm buna:)) ben de blog yazayım dedim yine, tatil meşgalesi oluyor.

iki yıl önce "yanlış anlaşılan şarkı sözü"olarak, gülmekten yerlere yatırmıştı, doğrusunu söylüyorum artık, cidden doğru söylüyorum:
.....
birer tutar yanı olsa dayanırım,
.....
verdiğin ayrılık müddetinden
anladım mümkün değil bu yüzden
bi daha bu ateşi yakmam
giderken ardıma bakmam
kapısına kilit vururum umudumun
ben "mış gibi" yapmam!!!

27 Temmuz 2008 Pazar

gezelim görelim sürelim yiyelim çekelim:)

tünel tünel tünel...bi günde tam 26 tane..bu ne yahu karanlıktan aydınlığa gire çıka gözlerim kamashayazdı.. temmuzun 27si...güzel bi yazdı..:)


şeker kalyon

aman pek şeker:)









25 Temmuz 2008 Cuma

blogamanyaklık

çok kıskanıyorum şu çoluk çocuk, karı-koca her halleriyle ulu orta blog insanlarını. "schey family", "kirbaey family" fln ...böyle düğün fotolarıyla başlayıp, ilk çocuklarının doğumuyla devam eden, sonra da o veledin tüm hallerini üstün kaliteli nikon, canon makinalarla tetratrilyon pixel fotograflarla ölümsüzleştirip, "eheh iyiKi yapmışız, ne de güzel yapmışız böyle sarışın renkli gözlü ne nazar değer bu çocuğa ahauhahytt çok mutluyusss" halleri..gıcık oluyorum çünkü ben de istiyorum...türkish bloglardan çok elin gavurlarının aile hayatlarını takip etmek ilgimi çekmeye, hoşuma gitmeye başladı :P "hmm bakiiim geçen şu minik stephanie emekliyodu, yürümeye başladı mıyKi" ya da "ay mr.brown'ların büyük oğlu danny sünnet oldu mu acaba" ahauhau:D yalnız çoluk çocuk olsa yine iyi, granma- grandpa da eksik değil, resim yapmacalar, havuza atlamacalar,etrafa yemek saçmacalar....
ya sizin işiniz gücünüz yok mu ya, bu çoluk çocuğa kim bakıyo, yemeği kim yapiyo? var mı anadoluda böyle blogçu analar?belki vardır. ya da family'nin dady'leri uğraşıyodur fotoğraf, internet vs işleriyle kimbilir. bana ters...!ne o öyle cıbıl cıbıl bebeler. büyümeyecek mi bu çocuklar, sonra dalga geçmeyecekler mi mr. brown'un oğluyla "senin sünnet fotonu gördüydüm len aile blogunuzda bla blaaa... etc"demiycekler mi.
ama seviyorum fotolarınızı, kıskandığım mutluluğunuz değil, fotograf makineleriniz:))

bknz:
http://scheyfamily.blogspot.com/
http://nickbrittbennett.blogspot.com/
http://ilyana-toure.blogspot.com/
http://scottandleahhoogland.blogspot.com/
http://thescottfam.blogspot.com/

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Corpse Bride// remains of the day


die, die we all pass away
but don't wear a frown cuz it's really okay
and you might try 'n' hide
and you might try 'n' praybut
we all end up the remains of the day

yani :))

Ölürüz, göçer gideriz hepimiz de
Ama dert etmeyin bile
Yapmayın hiç büyük mesele
Saklanmayı deneseniz de
Dua etmeniz beyhude
Her şey olacağına varır nihayetinde

18 Temmuz 2008 Cuma

öylesine bir mektup - can dündar

Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını.

Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

tuhaf! kafam karışık, kendimle barışık, parçalı bulutlu ama hala umutlu...
ister rafet el roman ister enbe orkestrası aslı güngör..hangi şarkı olursa dinlerim.
satırlar geri getirmiyor hiçbir şeyi, yalnızca sevgi sözcükleri affettirmiyor yapılmayanları, unutulanları, kolayı seçmek daha da zorlaştırıyor aşkı.. insan inanmalı verilen sözlerin tutulacağına, gözlerini kapatıp sonsuza dek güvenebilmeli yüreğinin sesine...
ya da güvenmemeye başlayınca çekip gitmeli.












15 Temmuz 2008 Salı

Si tú no vuelves



Si tú no vuelves
se secarán todos los mares
y esperaré sin ti
tapiado al fondo de algún recuerdo

Si tú no vuelves
mi voluntad se hará paqueña...
Me quedaré aquí
junto a mi perro espiando horizontes

Si tú no vuelves
no quedarán más que desiertos
y escucharé por si
algún latido le queda a ésta tierra

Que era tan serena
cuando me querías
habia un perfume fresco que yo respiraba
era tan bonita, era así de grande
no tenía fin...

Y cada noche vendrá una estrella
a hacerme compañía
que te cuente cómo estoy
y sepas lo que hay
Dime amor, amor, amor
estoy aqui ¿no ves?
Si no vuelves no habrá vida
no sé lo que haré

Si tú no vuelves
no habrá esperanza ni habrá nada
Caminaré sin tí
con mi tristeza bebiendo lluvia


gayet açık türkçem anlaşılmamışken, bunu kim çözecek?!..

14 Temmuz 2008 Pazartesi

uğur evrimi

büyüyen böcekler, çoğalan dilekler, artmaya meyilli güzellikler...herbisit kullanmadan da yok ettiğim, bazılarını ise yeşertmekte olduğum umutlarım...
duaya, uğura, iyi dileklere ihtiyacım var.

çünkü

ben bana kendim için lazımım...

12 Temmuz 2008 Cumartesi

this pain is just too real...

I’m so tired of being here
Suppressed by all of my childish fears
And if you have to leave
I wish that you would just leave
Because your presence still lingers here
And it won’t leave me alone

These wounds won’t seem to heal
This pain is just too real
There’s just too much that time cannot erase

When you cried I’d wipe away all of your tears
When you’d scream i’d fight away all of your fears
And I’ve held your hand through all of these years
But you still have all of me

You used to captivate me
By your resonating light
But now i’m bound by the life you left behind
Your face it haunts my once pleasant dreams
Your voice it chased away all the sanity in me

I’ve tried so hard to tell myself that you’re gone
And though you’re still with me
I’ve been alone all along

9 Temmuz 2008 Çarşamba

iyiKi doğdum! ne güzel bi tiyamin oldum!!!

bu gün benim doğum günüm!!!
çok teşekkürler canlarım! öyle güzeldi ki bu gün...cimbekte en güzel dostlarla nargile dumanında browni tadında köpük köpek korkusuyla güle oynaya ağlaya, penguenimle çok güzel bi gündü...
uzun bi aradan sonra bloguma geri döndüm. yeni düzenlemede emeği geçen blogkurdu dafnime, bu gün için özleme cheryme ve dafnime sonsuz teşekkürlerimle.sizi çok seviyorum!