Tiyamin (B1 vitamini: thiamine:C12H18N4OSCl2) eksikliğinde yorgunluk, depresyon, zihin bulanıklığı, fiziksel koordinasyonda bozukluk, iştah azalması, sindirim bozukluğu, başağrısı, sinir ve dolaşım sistemi hastalıkları, kas krampları, ödem gibi sorunlar baş gösterir.



26 Aralık 2009 Cumartesi

ne müttefik belli, ne sığınakların yeri!?!

bu gece "huzurlu zamanları yıkan sorular biliyorum"

aman aferin bana!

elimde yalnızca sorular var. bi de önümde ne kadar uzunlukta olduğunu bilmediğim bir sınav süresi. ne cevapları bilmek istiyorum, ne de bildiklerimi yazmak. çünkü "hem suçsuz, hem güçsüz, hem halsiz"im!

20 Aralık 2009 Pazar

congratulations! (i like this pronuncation;))


100 günde 150!
teşekkürler canım benim :))
"let me let you know"
(from Pink)
bugünü tebessümle açıp, daha büyük gülücüklerle kapattım.

güzel bi gün daha!

gerginlik! ( it's just a "das experiment")

insan kendi arzusu hür iradesiyle bu denli gerebilir mi kendini gece gece!
eveeeet, ben yap-tımmm!!! diye bağırır...(bi yandan da küçük psikopat mario canavarı kızımızı dehşetle anıyoruz, dehşetim az geldi de)
yalnızca bir deney, oyun, hepsi geçecek...zaman ilerledikçe normale döneceğim, hele bir uyuyayım da inşallah nasip olursa.

bazı tuhaf gereksiz haller, öğretmencilikte bazı ilkler, ufak gülümsemeler, koca koca kahkahalar, özlemler, yad edişler, gıcık oluşlar, pazara geçerken gerilişler.. güzel bir cumartesiydi yine de.
neyse, let's change the subject.
aklıma gelmişken az kaldı 150'yi kutlamaya, belki yarın, belki yarından da yakın!
seviyorum istatistikçi hallerimi
seviyorum şu teknolojiyi:))

ve kermit'i hatırlamayan sevgili arkadaşım, inanmak istiyorum bu gün söylediğin kehanetlere;)

sonraaaa
aroma erkekler 1. ligindeki sevgili takımımızı izlemeye gidince lise günlerimi özledim bu gün, ted'le olan voleybol maçlarını, yüksek tavanlı, elektrikli kalorifervari tuhaf ısıtıcıları olan spor salonumuzu, ders asmaca girişimleriyle olur olmaz her maça gitme aşkımızı, KAL KAL kırmızı-siyah tezahüratlarını... of be, lise öğretmeni oldum, öğrenciliği özlüyorum, bu ne yaa!..

yazmak beni sakinleştiriyor hem bu tarih önemli sanmıştım, şu an için değil belki...

13 Aralık 2009 Pazar

çiğ, nem :)

yaw özlemişim sabah mutlu uyanmayı :))
tamam iyi hoş da, acınacak bi halim var gibi de geliyo bi yandan, sırıtışımdan hemen sonra hafif bir dudak büzüşe geçiyorum sanki; lakin imrenilecek bi halim de var. kişiden kişiye, bakış aşısından açısına değişir:P
derinlere inmeye korkuyorum.
sebeplere, çağrışımlara değmek istemiyorum.
düz, basit, masum...
her şeye rağmen, hafif saçma bulsam da, geçici de olsa sevdim bu durumu.

öyle işte.

az önce tekrar dinledim,
sertab'ın şarkısını pek beğendim bu arada. eski şarkılarını hatırlattı. son zamanlardaki elektronik halleri itici gelmişti zaten.


"yoruldu, duruldu, kırıldı,
vuruldu birkaç kere...
yazılıdır hepsi tiyamini hikayede"

9 Aralık 2009 Çarşamba

zor günler

yoğun, tuhaf, değişik bir gün...
mesleğimden nerdeyse nefret ettiğim ancak sonra iyi ki öğretmen olmuşum dediğim bir gün.
bazen hayat ne kadar zor, ne kadar katlanılmaz oluyor.
kollarımda ağlayan, şefkatime inanan, kardeşim (olsa) yaşında, belki de hayatının en zor günlerini yaşayan güzeller güzeli bir kız...onu, gözyaşlarıma hakim olmaya çalışarak teselli etmek, güç vermeye uğraşmak...
o bakışı hiç unutmayacağım,... küçük penguenim, ikinci yeni kardeşim, Rabbim seni ve sevdiklerini her cihanda mutlu kılsın...

22 Kasım 2009 Pazar

deprem!!!

an itibariyle bi güzel sallandık!
Allahım sen koru!

Ensemble c'est tout

-"Neden söylemiyorsun:"Senin gitmeni istemiyorum!" İfade etmesi çok mu zor?
.................................


-Seni tek başına bıraktığım için üzgünüm... Seni istasyonda hayal ediyorum, kaybolmuş,...ağlamaklı, üzüntülü....

-Ağlamıyorum, çıkmak üzereyim.

-Öyle mi?

-Yalancı

20 Kasım 2009 Cuma

kader değil insan acıtır canı


"kader değil insan acıtır canı"
üüüfffff!... türkçe şarkılarda geçen mükemmel sözlere bakınız vermek istiyorum bu şarkının tamamı için.
"ne yağmurlar diner,
gönlümde her bir hücre [işte tam burda şarkı dikkatimi çekti: "hücre" kısmında :) halbuki çok duymuştum bu şarkıyı ama dinlememişim, farklı iki şarkı sanıyodum hatta, neyse kusura bakma Özgün abi, limewire ortak oldu suçumuza, hakkını helal et :P ama beğendim sözleri, aferin aldın benden, yeter o sana;)] neyse devam edeyim şarkının sözlerine
bana seni diler
sensizlik benle yaşlanmış en büyük acım (burda biraz arabesk takılmışsın ama olsun)
inan değişmez yerin bende aynı" (burayı pek beğendim)

PS: (bugün aslında dündü)
(hep "ensemble c'est tout" yüzünden)
extra PS: Dafnimmm sen de kabahatlisin! Guillaume Canet sen de öyle! biraz daha geri gidersek "jeux d'enfants" a da suç atabiliriz :P

18 Kasım 2009 Çarşamba

anadolu çocuğu:))

"if u follow your dharma, you'll get good karma and you'll be born in a better varna"

karmamın mutluluğunu yaşıyorum :P
ama bunun yanı sıra:
işlerimi son ana bırakmanın gerginliğini,
aklıma takılan, tutarsız yanları olan, cevabını merak ettiğim soruların huzursuzluğunu,
bayrama dair bir heyecan, mutluluk hissetmiyor olmamın tuhaflığını,
belki de mevsimsel soğuk algılığı ve erken kalkmakla birleşen halsizlik ve yorgunluğu,
benden nefret eden öğrencilerimin umursamazlığını,
beni çok seven öğrencilerimin mutluluğunu,

"olmazlara meyilli" halimle aklımın çatışmasını,
ailemin tedirgin etmenin sıkkınlığını,
birbirinin aynısı gibi tükenen günlerin bıkkınlığını da yaşıyorum son günlerde...

11 Kasım 2009 Çarşamba

organ bağışı

mutluyum... fani dünyada kime ne kadar yararım dokundu, dokunacak bilmem ama, belki ölümümü bekleyenler mutlu olur emaneti teslim ederken yüce Mevla'ya..

"organ bağış kartım" var artık cüzdanımda sürekli taşıdığım. "her nefis ölümü tadacak" bari bizden sonra "hayatı tadacak" birilerine faydamız dokunsun. Ne diye korkuyoruz bu kadar, ama madem öyleyken nasıl böylesine belalardan emin, böylesine benciliz bu konuda hayretlerim şaştı bu gün.
Ölümü, hastalığı yakıştıramıyoruz, kendimize, sevdiklerimize, düşünmek bile istemiyoruz hastane odasında hiç kimsemizi. yardım etmekten geçtim, çok küçük bir ihtimal için bile adım atmıyoruz. bizim olmayan, emanetçisi olduğumuz bedenimizin bütünlüğüne öyle düşkünüz ki, can bedenden çıktıktan sonra bile kıyamıyoruz..

lakin, ne yeterince şükrünü eda ediyoruz ne de kadrini kıymetini biliyoruz... Peygamber efendimizin buyurduğu üzre:

Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil!

1- İhtiyarlıktan önce gençliğin,
2- Hastalıktan önce sağlığın,
3- Meşguliyetten önce boş vaktin,
4- Fakirlikten önce zenginliğin,
5- Ölmeden önce hayatın

“Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” Maide suresi, ayet 32

“İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.”
Kıyame suresi, ayet 3-4.


bugün Pazar ve ben seni çok özledim


10 Kasım 2009 Salı

09/11/09 'u kaçırdım :((

nasıl unuttum ama ya, canım sıkıldı...sen 10 aydır ihmal etme, sene biterken unut!
09'lu sondan bi önceki tarihi rezerve etmem 10 saniyemi bile almazdı halbuki...

zihnim tarumar... ondan sanırım arada bu kaybolup giden ayrıntılar. bu gün ummadığım şekilde iyi geldi konuşmak. hemcins olmak, bazı konularda benzer bakış açısına sahip olmaya yetiyor sanırım... "ön" sıfatlı şu bazı yargılarımı törpülemek istiyorum mümkün olduğunca. herşeyde bir hayır varmış işin özü, biraz rahatladım, derken günbatımıyla geri dönen bi tedirginlik oturdu yine kronik olarak omuzlarımın ve biraz da kaşlarımın üstüne.


yaşar & yıldız usmonova- "seni severdim"
ve
yonca lodi- "emanet" yeni favori şarkılarım

uzak yollar çağırıyor beni, söylenmemiş şarkılar.. devamı gelmedi, nerden hatırlıyorum acaba, bulamadım.
blog'uma aşırı bi düşkünlük, şarkılarla daha bir haşır neşir olmalar... hoşuma gitmemeye başladı bu
haller...

"Pencereme vurmayın, ödüm patlayabilir; Dokunmayın, vücudum boşluğa kayabilir..."

7 Kasım 2009 Cumartesi

içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri

sabah uyandığınızda dilinize dolanan şarkılar olur ya hani bildik, tanıdık, çağrışımlı...genellikle uykumu aldığım, mutlu uyandığım zamanlar için geçerli olduğundan severim bu durumu. lakin önceki gün yatarken müzik dinlemedim, sabah teknolojik hiç bi alete dokunmadım ama sanki gece uyurken biri kulağıma fısıldamış gibi, kimin söylediğini dahi bilmediğim bi şarkıyı mırıldanırken buldum sabah sabah yatağımı toplarken. ayrı bi tuhaflık da sadece nakaratını biliyorum:

"içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri, sende daha yeni yeni kavak yelleri"


gün içinde sordum öğrendim, şarkının geri kalan kısmı gayet yabancı geldi. sonra aramanın gücüne inanıp buldum, indirdim internetten, soner arıca'nın yorumuyla güzel şarkı, ama bana biri mi söyledi acaba?

3 Kasım 2009 Salı

hayırdır inşallah!

Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;

Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!


iyi hoş ama mamafih! bu kez de Yaşar çalındı kulaklarıma sabah uyandığımda: "bir rüya gördüm içinde sen, beni terk edip gitmişsin, beni yok etmişsin..hayırdır inşallah!"

komik, enteresan ama aslında bilinçaltım üzdü beni Freud'a göre düşününce. deli saçması olarak nitelendirmek lazım bazen :) sonra yücel arzen eşliğinde, rüya dostumla hayra yoralım hayır olsun dedik her zamanki gibi.

ve son olarak başka şarkıya geçiş yaptım uyku ve rüya temalı olarak, Vega'dan:

<<her rüyanda gizlice uyur
istemezsen yalnızlığa uyanmaya mecbur
dileğini tutmuş sayar, sonsuzdan geri
yanarken yanakları üşürmüş elleri>>

29 Ekim 2009 Perşembe

artık dönemesek de geriye, ardından koştuğumuz zamandır

nerdeeen nereye...
etkileyici bir sezen şarkısında zemin olarak kullanılmış uzakdoğulu bir kısa filmde günebakan tarlasında geçen sahnelerde daldım gittim. sonra uykusu kaçmış zihnimde abuk düşünceler şekillenmeye başladı. neden "ayçiçeği" derler ki "günebakan"a ??? sunflower: günçiçeği, güneşçiçeği.. bak ne güzel söylemişler, aferin ingilizlere. boynunu ayışığında büken çiçeğin sevdasına ve sevdalısı güneşe ayıp olmuyo mu "ayçiçeği" demekle..

sonra yeni türkünün şarkısı eşliğinde günebakan tarlasında koşturup durmak istedim, geçmişe dönemesem de şimdiki halimle de olur. nasılsa bana hala tepeden bakacak güneşçiçekleri. saatlerdir günebakan tarlasında çocuk fotoğrafı arıyorum ama yok!!! biri kalk gidiyoz dese sabah gün doğumuna yetişip kabaran fotoğraf çekme aşkımı dindircem ama boylu poslu günebakan bulabilir miyim bu mevsimde? Trakya'ya gitmeliyim tez vakitte, hazır Semoşum da ordayken bu tasarımı gerçekleştireyim kısmetse... of ama yaza kadar beklemek gerekecek galiba...


YENİ TÜRKÜ-GÜNEBAKAN

Evvel zaman içinde dostlar ağaçlara ev kurardık
Tatlı bir düş içinde bir yere bir göğe bakardık
Gönlümüz kuş gibiydi dostlar dünyaya kanat açardık
Tutsak değildik zamana başına buyruk yaşardık

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

O zaman bu zamandır dostlar ne ister neyi özleriz
Denizini arıyan akarsulara benzeriz
Pencereler bırak açık kalsın geceleri yağmurlar yağsın
Günebakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın

Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Ay büyülüydü yakamoz deniz
Ardından koştuğumuz sonbaharlar
Çocuklardık parlak yıldızlardık o zaman
Artık dönemesek de geriye
Ardından koştuğumuz son zamandır

18 Ekim 2009 Pazar

özlediğim şarkılar

eski bi şarkı, sanırım beş yıllık bi mazisi var, radyoda duyduğum anda içimi ısıttı birden ve tüm gün dilime dolandı temizlik yaparken."meleklerin sözü var" daha güzelmiş yalın'ın eski şarkıları. akşam oluyorken kendi üzerimde anlamlandırmaya başladım sözlerini
"güneş batmış bana ne, ellerin yok kime ne "
kırgınlıklarımı düşündüm, canım yanmadı, geçti mi bilmiyorum, batıyor belki ama acıtmıyor sanırım. "yerine koyamam ki, razı olamıyorum işte sensizliğe.."

"dünya üzemez beni
ölüm korkutabilir mi
sen olmadan bu kalp hissedebilir mi ?

güneş batmış banane?
ellerin yok kime ne?
yerine koyamadım, razı olamadım sensizliğe"

öyle işte bakalım, yeni evimde ilk kez 24 saati tamamladım. artık diyebilirim ki : home sweet home:)

9 Ekim 2009 Cuma

yoruldum...

tekrar dilime dolanan şarkı.
mayıs, haziran ve şimdi ekim...her bekleyişin ardından yorgun düşüşler üzerine, defalarca neşter vurulan sonra geçti diye sarılan yaralardan sonra günde en az 3 kez aç karna...

6 Ekim 2009 Salı

sevgileri yarına bırakmak

aklıma Behçet Necatigil'in şiiri çok sık takılıyor bu aralar. haftada en çok 3 gün okula giden bir bünye için, geride bıraktığım bir aydaki yüksek tempoda yitip gitmemek için canlı tutmaya gayretindeyim bazı hislerimi. "yarınlara bırakmamak için sevgilerimi".
ama nafile! havsalam almıyor bazı şeyleri. öyle XL genişliğinde zamanlar değil ki benim istediğim, yalnızca kıymet bildiren bir kaç dakika.
hani eurovision şarkısı gibi Semiha Yankı'nın...
zaman mefhumu böylesine göreceli iken önemli olan ona yüklenecek kıymette gizli. tabi kimin vakti neye-kime göre kıymetli, o da bir muamma.. ama aşikar olan bi şey var, o da geçen zamanın bi kıymetinin kalmadığı...

"sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklımıza gelmezdi.
....."

20 Eylül 2009 Pazar

bu gün bayram, hem de simetrik tarihli: "2009/2009"

"nerdeee o eski bayramlar!.." demek için henüz gencim ama çocukluğumdaki babaannemli, dedemli, köye gitmeli, tüm kuzenlerle arefe gecesi oyun oynamacalı, bayram sabahı bayramlıkları giyip harçlık toplama yarışına girmeli, kalabalık mutlu bayramları nasıl özlüyorum...

tüm islam aleminin mübarek bayramı hayırlara vesile olur, huzur getirir inşallah bütün gönüllere...



ellerinde torbalarla şeker toplamaya gelen çocukların sayısında da baya azalma var. yarım yamalak bayram tebriğinde bulunurlarken şeker seçişlerini izlemeyi, onları öpmeyi, fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum ama pek kapı çalmıyor bu gün. hmm ben mi gidip şeker toplasam acaba? aslında fena fikir değil, yanıma arkadaş bulsam hayata geçirebilirim bi dahaki bayrama:)

9 Eylül 2009 Çarşamba

şimdi mevsim en son eylül

zamanda geriye gitmek böyle bişey:))dile kolay 50 gün çok abarttım bu kez:) hayatımda keskin çizgilerin henüz çizilmediği tarihe dönüş..tercih günüm, kuzucuğumun simetrik şahane tarihli doğum günüsü hem de.

aklıma vakitli vakitsiz düşen şarkılar, boşa ah etme a bülbül, ne aşık kaldı ne de gül!!!
seviyorum bu şarkının bazı satırlarını:

"göç etmiş eski sevdalar, şimdi mevsim en son eylül"

"ne vedasız gitmeler, yokmuş böyle bahaneler"

"vedalaşıp son eylülde, dökülmüşler yaprak yaprak"

6 Eylül 2009 Pazar

büyüklere masallar


“baba hani pamuk prensesin arabasını taşıyan atlar vardı ya, onlar gerçekti dimi?”

Elifnaz sokakta oynarken masalların hangi kısımlarının gerçek olduğu tartışmasında kendine destek arıyodu. Yüzümde kocaman bir tebessümle pamuk prenses-külkedisi , gerçek-masal karmaşası yaşayan çocukları izliyorum pencerede.
Hani demiş ya Berne “herkes prens veya prenses olarak dünyaya gelmektedir, bazı erken dönem yaşantıları, insanları kurbağa olduğuna inandırmaktadır….” diye.

ben de prenses olmaya heveslenme yaşımı epey geçtiğim haldemutlu sonla biten masallara inanıp gözlerimi kapamayı hala seviyorum..

“son bir umut verse biri ve güzel olacak bigün her şey dese, ben inanırım belki de bu yalana, ben de alışırım gözlerimi kapamaya..”

28 Ağustos 2009 Cuma

desperate housegirl


duyduğum her haber canımı sıkıyor bu aralar..

öyle şeyler duyuyorum ki kulaklarım bile utanıyor..

kalakalıyorum öylece şaşkınlıktan.

lakin bazı güzel şeyler de suratımı astırıyor, çok mu kıskanç oldum ne:(

beklemekten de sıkıldım! nimet beni okula gönder!
"çatlak kova" olmak istedim ama çatlaklığımla baş başa kaldım :(
özlemekten de yoruldum, bütün özlediklerim benden uzak yaşıyorken..!

funda arar dinliyorum "yak gel"

"yalnız sanadır bu hasretim"


3 Temmuz 2009 Cuma

hoşça kal...

bu ev artık yuva değil, bütün eşyalar üst üste, terk etmeden önce...
bitti!
5 sene geçip, gitti.
son kez oturuyorum camın önünde kucağımda laptopla.
2 saat sonra artık benim evim değil, artık okuduğum şehir değil, eylülde dönüp geleceğim üniversitem değil...
ne hayeller, ne sevinçler, ne üzüntüler, ne bekleyişler, ne vazgeçişler, ne telaşlar...
3,5 senede neler neler geçti bu çatıda
nurancımla..
semoşumla...
ağlayarak geldiğim izmirden ağlayarak gidiyorum
özleyeceğim, hem de çok, hem de nasıl!

Geçimsizim bu günlerde
Kimsesizim bu yerlerde
Değersizim bu ellerde
Çaresizim...

30 Haziran 2009 Salı

insomnia

bi bu eksikti!!!
uyuyamıyorum, yani en azından horozların uyuduğu saatlerde.. sıcak, kafaya takılacak şeylerin sayısındaki inanılmaz artış ve mutsuzluk.. rüya görmek bile istemiyorum, hayal aleminden öyle bir uyandım ki, belki de bu yüzden korkumdan uyuyamıyorum!.
çitten atlayamayan koyunlarıma yeni bir sürüyü daha eklerken manga'nın şarkısını dinliyorum:


"uyandığında onu ilk kim görecek
bıraktığım düşü kim büyütecek?"

16 Haziran 2009 Salı

dünyayı sana bırakıyorum...

ne işim var böyle bi zamanda böyle bi tarihte... 3,5 yıl geçiyor gözümün önünden, eşyalarımı toplarken. defterler, kitaplar, notlar, fotoğraflar... bu kadar çok dersi ne zaman gördük biz yahu?!! atmaya kıyamadığım kolilere sığmayan föyler offf!. ooo piti piti kremalı sepeti yapıcam artık:s neler neler çıkmıyor ki ajandalardan. lisedeki "insteyşıbıl taytanik"ten tut da tengılları kafasına dolamış, kutu kolalardan kule yapan ayşegüle kadar yok yok:)) oturup tekrar baştan okuduğum üniversite ilk yıllardan mektuplar..daha az haberleşip daha kıymetli hatıralar bırakıyormuşuz o zamanlar. sonra genetik defterimin arasında, genetiğime aykırı olaraktan, gazete haberinden kesilmiş bi parça ilişti gözüme. bi köşe yazısı, sanırım ölen birinin ardından, şiiri beğenmişim, güzel, yazmaya değer:

bir sabah bakacaksın ki bir tanem
ben yokum
dünyayı sana bırakıyorum.
söz aldım saatlerden,
sana koşacaklar.
söz aldım gecelerden ,
seni uyutacaklar.
şarkılardan söz aldım,
hatırlatacaklar
ve gözlerimdeki son yağmurlar pencerende
beni anlatacaklar sana bir bir ileride
belki bir gün, bir buğday misali düştüğüm yerde,
belki de bir dikenin dibindeyim, çaresiz,
kim bilir nerelerde...
bir sabah bakacaksın ki bir tanem,
ben yokum,
dünyayı sana bırakıyorum

9 Haziran 2009 Salı

gel-me-yişin...

dört yanım hasret

unutulmuş bir ada gibiyim

açıklarımda batmış bir tanecik gemi

limanım yorgun yastan

9 Mayıs 2009 Cumartesi

ulu orta

rezerve edilmiş tarihim!.. ah benim bu takıntılarım:))
artık rahat yazamayacakmışım gibi geliyor, bakalım, zaten pek de vaktim olmuyor ya. herşeye zaman ayırabilen ben, içimi dökmeyi erteliyorum, ama hala taşmıyorum...
pek gülümsetici bi şiir buldum. artık hazıra konmuyorum, ben buluyorum şiirleri. belki bu gidişle bi gün yazmaya da başlarım:)

ulu orta

seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
nazlanırsın ama bir gün gelirsin

düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.

.....

3 Mayıs 2009 Pazar

cam ırmağı

"Değil mi ki kimi taş gemi oldum cam ırmakların üzerinde yüzmeye kalkıştım,
kimi cam ırmak oldum taş gemilerin bağrımda yüzmesine alıştım.
ama her halde de sadece cam ırmağın değil taş geminin de kırıldığına tanığım..
netice: cam ırmağında taş gemi yüzdürmeyi bir türlü başaramadım.." nb

17 Nisan 2009 Cuma

dünyanın sonuna doğmuşum!

sıkıldım çok, her dakika düşünmekten üzülmekten
artık yok, kalmadı gücüm düşmekten yenilmekten
pişmanım erken vazgeçmekten kendimden
bu alem geçmiş kendinden
ne gelir elden ?

9 Nisan 2009 Perşembe

sevgili Piaget:))

geriye sarmak istiyorum zamanı, takvim yapraklarını tek tek bıkmadan yapıştırmak.. taa ki işlem öncesi döneme dek..

neden-sonuç ilişkisi kurmayayım olaylar arasında, umrumda olmasın hiç bi neden! tersine çevrilmesin hiç bişey, geri dönüş yolunu bulamayım ne evime ne geçmiş yaşantılarıma...soyut hiç bişey olmasın zihnimde ne sevgi ne aşk ne nefret ne de özlem...illa aşk olacaksa ninja kaplumbağaların turuncu michaelangelo'suna olan aşkım devam etsin, onla evleneyim:) her akşam pizza yiyelim:))
hayatta önemli olan tek şey "oyun oynamak"olsun, beni üzen de çikolatamı abimin yemesi veya barbie bebeğimin kolunun çıkması...

sorulan sorulara cevap verme derdim olmasın, "hı?" deyip durayım masum masum bakarken. kimse beni davranışlarımdan ötürü kınamasın, çocukluğuma versinler tüm ayıplarımı, kimseye verecek bi hesabım, derdim olmasın. sabahın köründe yalnız ve yalnızca çizgi film izlemek derdiyle kalkayım yataktan, şeker kız candy'nin anthony'si öldü diye ağlayayım ya da banyodan sonra parmaklarım buruştu diye..

camın önüne oturup yağmur damlalarını yarıştırmaca oynayalım, babamın gelişini izleyeyim yaz akşamları balkondan, kapıyı önce açmaca şampiyonşip düzenleyelim abicikle...

piaget teyze:)) bilişsel yapımı yaklaşık 20 yıl geri alabilir misin zahmet olmazsa:)









4 Nisan 2009 Cumartesi

complicated

içim sıkılıyor... bıktım bu bekleyişlerden, bu kaçıp-kovalamacalardan, küskünlüklerden, kırgınlıklardan, yaralardan... özledim! tuhaf! kavuşmadan, özledim...
uzun bir yola gitti farzedemiyorum, beklemek ve bekletmek istemiyorum. bi gün baksam ki gelmiş, hani o şiirdeki gibi...

16 Mart 2009 Pazartesi

hay bu teknolojinin!!!

en büyük mutluluk cehaletmiş! ne kadar az şey bilirsem o kadar mutluyum! ne gerek var internete, arama motorlarına, iletişim cihazlarına, blog'a, messenger'a, en yeni sürümüne fln flm... ne haddine senin yeni versiyon kullanmak, değil internete girmek, kapağını açma pc'nin! otur ders çalış, mutlu ol, gece gece kimse de bozmasın senin sinirini!!!

9 Mart 2009 Pazartesi

Allessandra Lolita Oswaldo


"Telefonu icat eden Graham Bell, ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. Atölyesinde telefon çalınca arayanın Allessandra Lolita Oswaldo`dan başkası olamayacağını bildiğinden Graham Bell, telefonu açar açmaz `Allessandra Lolita Oswaldo` diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu `Ale Lolos` diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve öne iki heceli bir ad buldu: `Alo!` Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip, tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka bir şey düşünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Graham Bell`i telefonuyla baş başa bırakıp onu terk etti. Yaşlı Bell, sevgilisinin bir gün onu arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmadı. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlamıştı. Bell`i artık başka kişiler de arıyordu. Fakat o, telefonun her çalışında kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu `Alo` diyerek açıyor ve herkes `Alo` diyordu. O günlerde hemen herkes telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell`in anısına saygı olarak `Alo` demeye başladı. Bugün hepimizin kullandığı `Alo` sözcüğü işte buradan geliyor "


diye okudum, hemen de saf saf inandım... hatta nasıl kıskandım Allessandra'yı :)) lakin galiba bi biz saf türkler kanmışız bu hikayeye, çünkü araştırmacı gazetecilik yaptım ve hiç bi yabancı sitede böyle bi isimle karşılaşamadım :)

9 Şubat 2009 Pazartesi

meğer...

simetrik tarih hatrına burdayım, he bir de şansıma tabi ki:)

dilime dolanan şarkılar var yine sabah uyanır uyanmaz içimde çınlayan, canımı acıtan.

ben ne çok hata yapmışım MEğer
seni yokken var saymışım MEğer
yollar gitmiş ben kalmışım MEğer
...................

şarkının devamını söylemiyorum, daha doğrusu içim almıyor, söyleyemiyorum, yanılmış olmayı bekliyorum, umuyorum...


"SEVGİ EYLEM GEREKTİRİR" mişşşş...katılıyorum!!! ben susma eylemindeyim şimdilik!

24 Ocak 2009 Cumartesi

saklanma, saklanma çıkmaz o sokak...

söyleyecek bir şeyi yoksa saklanır insan. ya tüketmiştir her şeyi de susar, ya da acıtacaktır kelimeleri, dilinin altına saklar. siler belki "shift+del" yapıp prosencephalon'undan istemli ya da istemsiz...

"susma, sen sustun ya yalnızlık çöktü üstüme
anladım bu bir rüya, anladım bu son veda "

aşkın nur yengi de diyor ya "susma veda ederken" diye, ondan galiba her suskunluk "veda"yı çağrıştırıyor bana. Yonca Lodi dinliyorum, empatik şarkı, hide & seek devam ediyor, son raund, ya sobelersin, ya da end of the game...

saklanma anılar ardına sakın,
anılar şeffaftır sen görünürsün,
bir de ben arkamdan ışık alırsam,
beni olduğumdan büyük görürsün.

saklanma, saklanma çıkmaz o sokak
saklanma, bir duvarla son bulacak,
saklanma, saklanma çıkmaz o sokak
saklanma, bu aşka yazık olacak(?)(!)

saklanma şarkılar içine sakın
söylenir söylenir de bıkılırsın
bir şarkı, bir şiir olsan
mısralar devrilir de yıkılırsın..

(gözlerimi açtığımda seni görMEk istiyorum!)

21 Ocak 2009 Çarşamba

bazen...

için öyle sıkılır,
kimse bilmez neyin var sen bile
olup bitenleri seyredersin öylece
yalnızsındır kabalıklar içinde
kisme bilmez, kim daha iyi bilir ki
bir ses vardır çözer her şeyi
yasaktır duyamazsın ...


bazen kendi gölgene basar
sendelersin ıssız sokaklarda
bir karayel eser
üşütür, yalnızlığını yüzüne vurur
çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında
boğazında yıllanır bir düğüm
umrunda mı zamanın
senin küskünlüğün...

13 Ocak 2009 Salı

sahici

beni üzen aslında üzüldüğüm için değil
bazen sözle anlatılmaz ya
kelimeler şikayetlenir
yıllara meydan savaşı ilan edince
o cesaret, kin koca bir volkan olur
sonra da önünde eğiliverir
sahici herşeyin asıl rengi
kalbime kaç kere sorduysam
hep bana ismini heceledi
ben de inanıp ona uyduysam
eğer bi gün farketmeden
istemeden seni kırdıysam
özrün efendisi en yakınım olur
diler yoluma devam ederim
off yeter artık, düş dilimden!!!
geç dolandı, ama yapıştı kaldı, tekerleme gibi kolay dönmüyor, ama çok güzel şarkı ya! şaşırttın beni deniz seki.

9 Ocak 2009 Cuma

09/01/09 hatrına:)

aaaah ah..! 'me'rak ediyorum ama, susmalıyım! çok şey var aslında söylemek istediğim ama, demek ki blogum içimi tamamen dökebildiğim bi yer değilmiş :(
kimseye diyemediklerim, saatlerce anlatsam, ama olmaz ki bende kalmalı...çok şükür huzurluyum, umutluyum, bekliyorum, sabrediyorum, istiyorum, çok seveyim istiyorum.
çok dolu değil aslında içim ama baktım takvime simetrik tarih, yazmak geldi.heyttt bu yıl benim yılım! her ayın 9'unda burdayım:D
yeniyılyeniyılyeniyılyeniyıl bizlere mutlu olsun!